Sayfalar

5 Nisan 2022 Salı

Çiğdem Çitlemenin Felsefesi

 Başladın mı bırakamıyorsun, eline alman yeterli.

Gayet sakin bir ruh haline sokması, ardından gelen umursamazlık hissi veya tam tersi odaklanma.

Eğer yeterince serbest bırakırsan kendini o an sanırsın orada değilsin, bulutların üstünde veya olmak istediğin yerdesin. Yeterince pratik yaparsan gözlerini kapatabilirsin.

Yıldızların altında veya ay ışığında yada tenha sessiz sakin bir yerde bunun keyfini çıkarabilirsin.

Dünyadan uzaklaşmanın, sinir ve stres ile başa çıkmanın basit ve maliyetsiz yolu.

Bu işin bir püf noktası var, eğer etrafındaki şeyler dağılıyor, kirleniyor diye kafana takarsan zaten istediğin nirvanaya ulaşamazsın. Konuşurken kelimeler dudaklarından şelale gibi akıyor, aklından geçenleri bir bir söylüyorsun ama bu durumda not alman imkansız çünkü bu sefer bulutların üstünden bir anda tekrar dünyaya dönüyorsun.

Bu bir keyif çıkarma terapisi yada odaklanma seansı değil. Buna biz çiğdem çitlemek diyoruz.

31 Mart 2022 Perşembe

Rengarenk Kişiliğe Sahipsin

 Gelmiş bana hesap soruyor, neden yaptın bunu diyor, herşey senin yüzünden oldu diyor, şuan daha iyi olabilirdik. Ağlıyor ancak elimden birşey gelmiyor, ne yapsam nafile ama rahatlamış gözüküyor.

Sonrasında herşey normal, olması gerektiği gibi önceki günün ağlaması ve içini boşaltmasıyla rahatlamışa benziyor, herşey o kadar güzel ki rüyadasın adeta..

Bu rüya bitsin istemiyorsun, uyanmak istemiyorsun ama gerçekten rüya mıydı yoksa rüya gibi bir an mıydı bilemiyorum. Duyduğun huzur ve mutluluk sanki hiç bu kadar mutlu olmamış gibiyim ancak her güzel şeyin de bir sonu vardır. Uyanıyosun.

Aradan zaman geçiyor, bir etkinlik görüyosun katılayım diyorsun ama pasif olarak izliyorsun, insanların birbirine söylediği genel yalanlar "Bir ara kesin görüşelim", "Senin için herşeyi yaparım",  "Çok iyi geldi, daha sonra tekrardan yapalım" gibi insanlar genellikle birbirlerine duymak istediği herşeyi söylüyorlar, ağzım açık dinliyorum diyorum ki ne kadar doğru.

Gül sokak, Gül kafede buluşalım diyoruz, tabiki buluşamıyorsun.

Senden koşarak kaçtığını görüyorsun, biliyordum diyor. Böyle olacağını biliyordum diyor. Arkasından bakarken saçlarının dalgalandığını görebiliyorsun, yeniden ağlaması kulaklarında çınlıyor, elinden birşey gelmiyor öylece bakıyorsun.

Bekle diyorsun, gitme diyor, rengarenk bir kişiliğe sahipsin bırakma diyor, halbisem siyah beyaz bir film şeridi gibisin. Enerjin sanırsın tavan ama yastığın ağlamaktan sırılsıklam, olduğun ile gösterdiğin kişilik arasında fark var aslında olmak istediğin ve olduğun kişi arasında çok fark var bu seni çelişkiye düşürüyor. Kalıyorsun, yine elinden birşey gelmiyor, destek almak istiyorsun alamıyorsun, eski anıların geliyor aklına büyüdüğün evin, çocukluğun geçiyor gözlerinin önünden.

Sonra bir bakmışsın bir gün karşında yüzüne bakmaya çalışıyor ama bakamıyor, yine yaptın yapacağını diyor anlıyorsun orada tüketmişsin elindeki imkanları, mutsuz yüzünden düşen bin parça.

Kaldırmıyorsun kafanı, sende eğiyorsun yoluna devam ediyorsun ancak bu yol taşlı ve dikenli, bu kadar zor olduğunu bilsen çıkar mıydın ki bu yola, sanmam.

Sonra yine denk geliyorun bir gün bu sefer daha rahatsın ama sanki küller var eski alevinden, yelleyip tekrar canlandırmak istiyorsun ancak ne yellemene izin veriyorlar ne senin gücün var arada kalıyorsun yine. Arada kalmalar seni bitiriyor, ne yapacağını bilmiyorsun, seni çelişkiye düşürüyor fazlası ise depresyona sokuyor. Girme oraya, orası güzel değil, karanlık ve kasvetli bir yer senin için iyi değil.

Hiç bişeyin eskisi gibi olmadığının farkındasın ancak yeniden yola koyulmak sana nasıl gelecek bilmiyorsun, yollar değişmiş, yenileri gelmiş. 

Sahilde yürürken bir not yazıyorsun, birisi bulsun diye şişenin içine koyup atıyorsun denize, ertesi gün farklı bir şişe denk geliyor eline, içini açıp bakıyorsun senin yazdığın notlara birisi cevap yazmış, çok güzel cevaplamış ancak o gemi sahilden gitmiş, geri gelir mi meçhul bilmiyorsun.

Çok beklemek istemiyorsun ancak içinden bir ses beklemeni söylüyor, içindeki sese güvenmek istiyorsun ama gerçekten senin sesin mi bu? yoksa sana söylenenler mi bilemiyorsun, adete obsesif olmuşsun, duymak istemediğini söyledikçe inadına karşına çıkıyor, kulaklarında çınlıyor, içindeki sese kulak veriyorsun bekliyorsun, bu bekleyiş uzun değil ama kısa da değil.

Sadece beklemek çok yorucu bir iş, hayat seni yormuş, düşüncelerin seni yıpratmış, kendini onarmaya çalışıyorsun nafile, maskeni takıyorsun karışıyorsun kalabalığa, onlar seni giderken görüyor ama bilmiyor kimse bekliyorsun.

7 Şubat 2022 Pazartesi

Cennete Yolculuk

Evrenin mükemmel dengesi yine her zamanki gibi yerindeydi, yan yana olması gerekenler çabaladıkça karşısına zorluk çıkarmazsa olmayacaktı zaten.
Dağlar denizler aşılsın ufak dereler sana son darbeyi vursun. Olur mu olmaz.
Basit gibi görünen ama aslında zor bir yolculuk.
Heyecan dorukta, bir güzel haber bir üzücü haber ardı arkasına geliyor, neşe ve sevinç boğazında düğümleniyor, adeta olmaması için karşı çıkıyorlardı. 
Günler değil saatler geçmiyor, zamanın durası gelmiş prangaları tekrardan bağlanmış. Yanan kor zamanın durması ile beraber daha da alevlemiş, çevresine zarar vermemek için binbir çaba harcıyor.
Aslında bu tamamen bir yayın gerilmesi gibi bir şeydi, yay gerilirken nasıl geriye çekilirse oluşan bu engellerde bunun gibiydi geriye çeker gibi gözüken ancak daha da ileri gitmesini sağlayan bir şey.
Sonunda yayda geriye çekilen ok fırladı, hiçbir şey engel olamadı hedefine varmasına.
Gecenin karanlığında başlayan yolculuk sabahın ilk ışıklarında sona erdi, bu yolculukta bilet tek kişilik gözükse bile öyle değildi.
Artık saatler değil dakikalar geçmiyor en ufak aksaklık göze dağ gibi geliyordu, nefesler tutuldu bekleyiş arttı. Kalp atışı bulunduğu ortamın sessizliğini bozuyor, çevresinde bulunanlara korku veriyordu gözü başka birşey görmüyor sadece ulaşmak istiyordu.
Belli bir süre sonra adeta büyük patlama meydana geldi, büyük bir ışık patlaması, çevreyi kör eden cinsten. Işıktan kimse önünü göremiyordu, kalbinden çıkan seslerden duvar sarsılıyordu.
Bu olayın ardından zamanın prangaları çözülmüş artık tutabilen kimse kalmamıştı.
Gökyüzü ağlıyor, ortalığı sel götürüyor ancak bir türlü engel olamıyordu. Somut ortamdan soyut ortama geçmişlerdi artık farklı bir enerji türü gibi anlaşmaları için iletişime ihtiyaçları yoktu, temas etmeleri yeterliydi.
Zamanı yavaşlatma çabaları nafile, o kadar durmanın acısını çıkarırcasına, borcunu fazlasıyla öder gibi hızla akıyordu zaman.
Bu hız ışıklara engel olamadı, zaman aktıkça ışık arttı, ışık arttıkça zaman derinleşti ve yavaşladı, derinliklerde dolaştıkça yeni yeni güzellikler ortaya çıktı, çevre bir anda gül bahçesine dönüştü, derinliklerden gelen güzel kokular daha da derine çekti, daha derinlere indikçe daha da huzur buldu orada kalmak istedi ama buna zaman müsade etmedi. 
Prangalarından kurtulan zaman üstüne düşeni yapıyor nede olsa onun bir suçu yok ama üzülüyordu. Böyle bişeye sebep olmak o da istemezdi, alıp veremediği yoktu zaten.
Zaman geldi, ortalık sessizleşti, gül bahçesinde artık şimşekler çakıyor yağan yağmur ıslatıyor, göz yaşlarını saklarcasına yüzüne vuruyordu.
Aniden bir yıldırım ve ardından gelen gök gürültüsü, fırtınanın şiddeti ölçülemez derecedeydi. Yanan kor artık kendisine zarar veriyordu, ciğerleri yakıyordu.
Gecenin başında başlayan yolculuğun son bulduğu yerde artık yeniden bir yolculuk başlamak zorundaydı. Bu yolculuk hüzünlü ve umut doluydu. Mesafe açıldıkça bağ kuvvetleniyor, kuvvetlenen bağ ile mesafe aslında daha da azalıyordu.
Kor artık daha güçlü yanıyor, sönmemek adına yapması gereken herşeyi yapmayı göze alıyordu.
Geçen zaman içerisinde derinliklerde gördüğü güzellikler onu mest etmiş gelecek için daha da çabalaması gerektiğini anlamıştı.
Kolay olmayacaktı ancak kolayları seven biriside değildi. Bu yüzden karşısına çıkan zorluklar ile mücadele etmekten mutluydu biliyordu ki en sonunda varacağı yer onun cenneti olacaktı.

10 Ocak 2021 Pazar

Tabikide Sistemin Dediği

 Güneş tekrardan doğdu, bitmek bilmeyen döngü yeniden başa sardı.

Yorgan üstünde sanki ölü toprağı gibi ağır geliyor, gözlerini açınca boşluğa düşecekmiş gibi hissediyordu.

Bu hikayenin sonu güzel değil, hüzünlüde değil, bu hikayenin sonu yok çünkü bu aslında hikaye değil kısır döngü.

Toprağı başkaları zorla küreklerle aldı üstünden, silktiler ardından yoluna devam etmesi için biraz su birazda yiyecek verip saldılar.

Güneş görünce iyiymiş gibi hissetti ama aslında ısındığından dolayı kan akışı hızlanmıştı. Bir doz aldı ilacından başladı gününe, her şey çevrede aslında simülasyondan ibaretti, hayatı kolaylaştırmak için yapılan cihazlar ve aletler beynini uyuşturmaktan zamanı yavaşlatmaktan ve düşünmesini zorlamaktan başka bir işe yaramıyordu.

Güneşte biraz dolaştı, tekrar döndü evine.

Mükemmel, onun için bir çukur değildi aslında ama çokta dönmek için iyi bir yer değildi.

içindekiler farklı, hissettikleri farklıydı. Düşünmeye biraz fırsat kalsa çevresindekiler hemen engel oluyordu. Ayak uydurmaya başladı onlar gibi davranmaya başladı ama yine eksik kalıyordu bu sefer eski hali aranıyordu. "Ne oldu sana böyle, böyle değildin sen?" gibi sorular hızlıca yönlendirilmeye başlandı.

Kahvesini aldı baktı yoluna, biraz daha uyuşması gerekiyordu ki o da öyle yaptı müziğin sesini biraz daha açtı. Düşünmek onun için çare değil batağa batmaktı çünkü girdi mi işin içine çıkamıyordu.

Biraz uyudu, uyuşmaktan ziyade ölümü taklit etmeye çalıştı, üstüne bu sefer toprak örtmedi olduğu gibi daldı uykuya. 

Birkaç saat sonra tekrar açtı hayata gözlerini kendisini daha dinç hissediyordu sanki. Aslında geçici bir patlama. 

Yerinde duramıyor ancak kelepçelerinide çözemiyordu, sürekli hareketli ve hararetli içinde kelebekler varmışcasına özgür ama tasmalanmış bir köpek gibi de zindanlardaydı.

Çevresindekilerin bu hali anlayamaması onu daha da düşündürdü, demekki onlar buna alışmıştı yada onlar hayata bunun için gelmişti?

Peki ya ben neden geldim dünyaya? ne yapmaya? yüz yıllarca bulunmamış sorunun cevabını benim vermem olanaksız ama düzene ayak uydurup biraz daha uyuşup güzel kulübemde paslanmak gayet olanaklıydı.

Ben ne yaptım peki? tabikide sistemin istediğini.

5 Aralık 2020 Cumartesi

6.12.2020 04:00

Uykularım kaçıyor, gözlerim hala faltaşı gibi açık ama anlamsız ve amaçsız..

Kendi hallerindeler, neyi arıyolar neye bakıyolar anlamış değilim.

Sigara içmiyorum ama kafam dumanlı, gerçeklerden korkuyorum. Yüzleşmek, gerçeği görmek korkunç geliyor. Elinde sonunda olacağına varacak ama bilmiyorum üstüne gitmek zor geliyor, korkutuyor.

Hesaplarım tutmazsa, umduğum gibi olmazsa ne yaparım, nasıl bir çıkış yolu ararım bilmiyorum.

Boş bakışlar, sahte kahkahalar, alkol ve uyuşturucu kullanmadan beyni uyuşturmaya çalışmalar.

Farkındalık arttıkça yaptıklarından pişmanlık duyma, pişmanlıkların ciğerini yakması, içinin kan ağlaması.

Bunun bile farkına varmak istememen, kanayan yarana tampon yapmadan kanamasını görmemeye çalışmak.

Zevk aldığın şeyler şimdi boğazına düğümlenmesi, aklına geldikçe ateş basması.

Kaygılarının artması, çözümlerin daralması kendini darboğazda hissetmen, çıkılamaz bir yolda ilerlemen.

Sistemin çarklarından biri olman, bunun farkında olman ve farkında oldukça daha çok bu çarkı döndürmen. Çomak sokcak kadar yüreğinin olmaması. 

Bunları yazdıktan sonra tekrardan eski hayatına dönmeye çalışman. Çevrendekilerin hırsları, boş beleş hayalleri ve yaşantıları, seni negatif etkilemeleri ama bir türlü uzaklaşamaman.

Az laf çok iş yerine tam tersini yapmaları, kimsenin seni takmaması, yaptıklarının karşılığında teşekkür olarak sadaka vermeler, içlerini ferahlatmalarına vesile olman, sonra bunu başına kalkmaları. Bir ton mesele birikmiş haberin yok.

Sabırsızlık edilmesi, herşeyin bi anda olması istenmesi, olmayınca seni suçlamaları..

Yeter diye bağırman istemen, her isteyişinde daha çok içine sinmen, bunları unutman için kendini daha çok sisteme kaptırmak, seni dışardan görenlerin senin gibi olmak istemeleri ama kafanın içini bilmemeleri.

Kafamdaki filler tepişirken beni eziyorlar, benim kafamda bana yer kalmıyor. 

25 Kasım 2020 Çarşamba

Tasmayla ölmek!

 Söylesene bana boynunda bir tasma ile yaşamak nasıl bu dünyada?

Sözde özgürüz ama sürekli bir tasma ile dolaşıyoruz, bu tasma kimisine göre bilgisayar kimisine göre para. Tasmayı takanların çokmu umrunda boynundaki tasma? onlarda zaten değil mi kapitalizmin uşağı sonuçta?

Bir afyon al ağzına çiğne sürekli, uyuştur beynini sonra mutluyum diye gezin bu dünyada.

Bu afyon bazen sonsuza kayan bi uygulama, bazense elimize aldığımız konsoldan başka bişey değil inan bana.

Ayakların var, oturuyorsun tüm gün, beynin var kullanmıyosun kendi adına.

Farkeder mi bunları hür iraden ile yapman acaba?

Kendine mi yaşıyosun bu hayatı yoksa başkasına mı? Mükemmel bir düzen var hayatta, ya kölesin yada sahibisin kölenin. Sanıyor musun sen değilsin başkasının kölesi?

Koca düzende birer çarkız, arada ufak tefek çıkıntılar bozmaya yeter mi sence bu koskoca düzeni?

Madem boynunda tasma var, çıkar bak hayatına? yoksa hayatın mı oldu senin o tasma?

Anlamıyorum, insanlar ölüyor, zaman geçiyor, sıra sana geliyor.

Söyle bana mutlu musun o tasmayla?

Birgün öldüğünde mutlu olucak mısın boynundaki tasmayla?

19 Kasım 2020 Perşembe

Artık Eskiki Gibi Değil

 Eskisi gibi değil artık Sofia,

Herşey değişti, alt üst oldu hayat.

Uyku düzeni kaçtı, saat kaç oldu hala ayaktasın. Yaşlandın mı acaba omzuna ve boynuna giren ağrılar neden var? yoksa.. ruhun mu yaşlandı acaba.

Ne alakası var.

Sabahları erken kalkamıyorsun, yemeklerden eskisi kadar tat alabiliyor musun?

İşlerini aksatıyor musun? yoksa aynen devam mı?

Makineye mi dönüştün, ruhsuz mekanik bir aygıt mı oldun acaba?

Nerdesin Sofia? gel otur şuraya dertleşelim biraz.

Sende de oluyor mu bunlar? anlıyor musun beni? Sanmıyorum..

Aslında sanıyorum ama ne fayda, anlıyorum diyince düzelmiyor ki.

Eksik bişeyler sürekli, eskisi gibi değil. Eskiden nasıldı ki, çok mu güzeldi.

Mutlu muydun gerçekten? gülüşün eskisi gibi mi? hep eskiler ile mi kıyaslıcaz kendimizi?

Yarın olunca bugünde eski olmucak mı? yarında dersek eskiden daha iyidi diye acaba yarınımız daha mı kötü olcak demek bu?

Acıdan zevk mi almalıyız Sofia yoksa, zevk acı bişey mi çözemedim pek yardımcı olsana biraz.

Sen ne diyosun bu konuda?

Bu dünyaya cefa çekmeye mi geldik? cefa çekeceksek bile neden cefamız mekanik? ruhsuz, tatsız, tuzsuz bir cefa.

Bari tadını alsak.

Tadını alcazda Sofia söyler misin neyin tadını alalım? Acının mı yoksa sefanın mı?

Sofia, zevkten mi acı duyalım, yoksa acıdan mı zevk alalım sence hangisi?